BUCA 12 NOLU FIRAT VE KONAK 15 NOLU İSMETPAŞA ASM - 19...TIP SÖZLÜĞÜ-1...(ABDOMEN-İMMÜNOLOJİ)

:TIP SÖZLÜĞÜ:

 

 

 

 


 

*A*


ABDOMEN: Karın, batin.

  • ABORTUS: Çocuk düşürme, düşük.

  • ABSANS: Kısa süreli şuur kaybı.

  • ABSE: Çevre dokulardan kese tarzinda doku ile sinirli içerisi cerahat ile dolu oluşum.

  • ABSORBSIYON: Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.

  • ADRENALIN: Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayi acil harekete hazirlamaktir ve etkisini, nabzin atisi, kanin iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karacigerdeki glikojenin glikoza degismesi ve böylelikle acil bir enerji kaynagi saglanmasi seklinde gösterir.

  • AFAKI: Gözde, lensin olmamasi.

  • AFAZI: Beyindeki ilgili alanlarin tahribi sonucu, konusma veya konusulani anlama yeteneginin kaybi. Disfazi, ayni durumun daha hafif bir formudur.

  • AFRODIZYAK: Cinsi arzuyu artirici maddeler, ilaçlara verilen isim.

  • AFONI: Ses kaybi. Kismi veya tam olabilir. Afoni sebepleri, genellikle konusma kaslarini kontrol eden sinirlerin hastaligi veya zedelenmesi, bogaz, girtlak hastaliklari veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, suuralti, hiç konusamamak veya özel bir durumda konusmamamk arzusudur.

  • AGLÜTINASYON: Sivi bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapismasidir.

  • AGORAFOBI: Genis, açik bir sahada yalniz kalinca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.

  • AJITASYON: Kisinin etrafa saldirganligi, asiri aktivitesi ile karakterize durum.

  • AJITE: Rahatsiz, huzursuz, taskinlik yapan.

  • AKNE: Yüz, omuzlar, sirt ve gögüsteki yag bezleriyle ilgili kronik bir deri hastaligidir. En çok 14-20 yaslar arasinda görülür ve bu hastaligin tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsizliklara yol açar. Yag bezlerinin kanalinda bir tikaç olusur ve bu tikacin basi sertlesip siyahlasir. Bazen, kanal tikali oldugu halde, bez yag salgilamaya devam eder ve böylece içi yag dolu bir kist olusur. Siyah noktalara tipta komedon adi verilir. Bkz: Resim

  • AKONDROPLAZI: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalitsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kisa ve bas normalden büyüktür.

  • AKKOMODASYON: Gözün optik sisteminin çesitli uzakliklara uyum yaparak net görmenin saglanmasi.

  • AKROMEGALI: Beyin tabaninda bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün asiri çalismasina bagli bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzamasi sona ermeden erken çaglarda bas gösterirse jigantism adi verilen dev görünüm olusur. Bozukluk büyüme çaginin bitiminden sonra bas gösterirse, el ve ayaklarin genislemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalinlastigi görülür.

  • AKUSTIK SINIR: Isitme siniri.

  • AMBLIYOPI: Gözde belirli bir bozukluk olmaksizin olusan görme tembelligi.

  • AMNEZI: Hafizanin kismen veya tamamen kaybolmasi.

  • ANALJEZIK: Agri kesici.

  • ANEMI: Kisaca, halk arasinda kansizlik olarak bilinen anemi, alyuvarlarin sayi olarak az olmasi ve alyuvarlarin içerisinde bulunan hemoglobin adi verilen maddenin miktarinin azligidir.

  • ANEMIK: Kan degerleri düsük olan, yani kan sayiminda eritrosit sayilari ve hemoglobin miktari düsük olan kisi.

  • ANERJI: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanin savunma yeteneginin kaybolmasi.

  • ANESTEZI: Doktorlar, ameliyat sirasinda agri duymamasi için, ameliyattan önce hastaya bir igne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanin bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki agrilari duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.

  • ANKSIETE: Iç sikintisi, iç daralmasi.

  • ANOSMI: Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildigi gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.

  • ANOREKSI: Anorexia Nervosa, özellikle genç kadinlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna ragmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. Bu durum genellikle kisinin çok sismanladigi kanisi ile mübalagali bir sekilde rejim uygulamasi ile baslar, önceleri kontrol edilebilen istah bir süre sonra hakikaten yok olur ve zayiflama normal ölçüleri asar.

  • ANSEFALIT: Beyin iltihabi.

  • ANTIENFLAMATUAR: Iltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç...

  • ANTISEPTIK: Mikroplari, yani insan, hayvan ve bitkilerin dokularina yerleserek hastaliga yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tek hücreli asalak canlilari yok etmek saglikli yasamin temel kosullarindan biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi degisik adlarla anilan birçok madde bu amaçla gelistirilmistir. Ama genel olarak "mikrop" öldürücüler denen bütün bu maddelerin bazi özellikleri ve kullanimlari farklidir.

  • ANTISEPTIKLERIN TARIHI: Insanlar, "mikrop kuraminin" bulunmasindan yüzyillarca önce neden ve nasil etki yaptigini bilmeksizin antiseptikleri kullaniyorlardi. Örnegin çig etin bol tuz ve baharatla yogrularak sucuk biçiminde saklanmasi, sebzelerin yogun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek tursu yapilmasi, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasini önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur'ün degerli çalismalarinin ürünüdür.

  • ANTISEPTIKLER NASIL ETKI YAPAR?: Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde nasil etkili olduklari tam olarak açiklanamamistir. Bu maddeler dogrudan dogruya mikrop hücresine girerek yasamsal islevlerini engelleyebilecegi gibi, mikrop hücresinin dis zarini eriterek de yikici etki gösterebilir. Ne var ki birçok antiseptik normal hücreler üzerinde de ayn etkiyi yapar. Bu yüzden bu maddelerin dikkatli kullanilmasi gerekir. Bazi antiseptikler agizdan alindiginda ya da vücuda siringa edildiginde agir sonuçlara, hatta ölüme yol açabilir.

  • ANTISPAZMODIK: Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kaslarin kasilmalarini çözen ilaç grubuna verilen isim.

  • ANTISTATIK: Statik elektrik birikimini önleyen madde.

  • ANTITOKSIK: Toksin giderici.

  • ANTITÜSSIF: Öksürük giderici.

  • ANTIVIRAL: Virüslara etkili, viruslarin zararli etkilerini önleyen.

  • ANÜLER: Halka seklinde.

  • ANÜRI: Idrar çikaramama.

  • ANÜS: Makat, sindirim kanalinin bitis kismi.

  • AORTA: Kalpten çikan, vücudun en büyük damari, kalpten çiktiktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, gögüs kafesi içersinde seyreden kismina torasik aorta ve karin içersinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.

  • AORTIK ANEVRIZMA: Aort damarinin her hangi bir bölümünde görülen genisleme.

  • APANDISIT: Kör barsak (apendiks) iltihabi.

  • APATI: Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayitsizlik.

  • APEKS: Uç, tepe, zirve.

  • APIROJEN: Ates yükselmesine neden olan herhangi bir madde tasimayan.

  • APNE: Solunumun geçici bir zaman içinde durmasi.

  • APOPLEKSI: Felç, inme.

  • ARAKNOIT: Beynin üzerinin örten ince zar.

  • ASETABULUM: Uyluk kemiginin basinin, kalça kemigi ile eklem yaptigi çukurluk

  • ASETILSALISILIK ASIT: Yaygin olarak kullanilan ve bilinen aspirinin kimyasal adi.

  • ASIDOZ: Organizmanin asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çikan entoksikasyon tablosu.

  • ASO: "Antistreptolizin O" için kullanilan kisaltma. Streptolizin, "Hemolitik Streptokok" adi verilen bakterilerin salgiladigi toksinin adidir. Bu toksinin varligini tespit için yapilan tetkike de kisaca ASO adi verilir. ASO, romatizma gibi bazi Hemolitik Streptokok enfeksiyonlarinda yükselir bu açidan teshis te ASO degerleri önem tasir.

  • ASTHMA: Astim.

  • ASIL TENDONU: Baldir arka kismindaki kas grubunun, topuk kemigine birlesmesini ve ayagin asagi yukari hareketini saglayan yapi(kiris).

  • ATROPIN: Belladonna (Güzel Avrat Otu) adli bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Tipta çok degisik kullanim alanlari vardir. Örnegin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeginin genisletilmesi için, ayrica anesteziden önce üst solunum yollarinda salgilarin azaltilmasi için kullanilir.

 

 

 

 



*B*




BAĞIŞIKLIK: Belirli bir mikroorganizmaya karşı vücudun direncidir. Aktif ve pasif olmak üzere iki tip bağışıklık (immünite) vardır. Aktif immünite, hastalığın, çok hafif de olsa, bizzat geçirilmesiyle oluşur. Hastalığa neden olan organizmalar, vücutta antikor reaksiyonları uyandırırlar ve bu reaksiyonlar, bazı vakalarda, hayat boyu devam eder. Pasif immünite ise, antikor reaksiyonu uyandırıcak nitelikte, fakat kuvveti azaltılmış veya değiştirilmiş olan mikropların vücuda aşılanmasıyla oluşur.

  • BAKTERİ: Tek hücreli mikroorganizmalardır. Bunlar, mantarlardan küçük, fakat virüslerden büyüktürler. Bazıları hastalık yapıcı, bazıları zararsızdır; bazı bakteriler ise, faydalıdırlar: Örneğin, toprağın nitrojen yapıcı bakterileri. Bakteriler, şekillerine göre sınıflandırılabilirler: Coccus'lar yuvarlak, bacillus'lar çubuksu, vibrio'lar virgül şeklinde, spirillum'lar dalgalıdır.

  • BAKTERİEMİ: Bakterilerin veya bakteri toksinlerinin kana geçmesiyle oluşan ateş, titreme ile seyreden klinik tablonun adıdır. Eş anlamlı olarak septisemi de kullanılır.

  • BALLİSMUS: Kol ve bacakların, istemsiz, şiddetli, atıcı hareketleridir. Bu durum, gövdenin yarısında görüldüğü takdirde, "hemiballismus" adını alır.

  • BANDAJ: Yara sarmaya veya yaraları kapatan gazları ve tespit edici tahtaları yerinde tutmaya yarayan kumaş parçasıdır.

  • BARBİTÜRAT'LAR: Sinir sistemini uyuşturucu etkileri olan maddelerdir.

  • BASİL: Çomak şeklindeki mikroorganizmalardır. Örneğin Tüberküloz'un etkeni Koch adı verilen basildir.

  • BAZAL METABOLİZMA: Vücut yüzeyi birimine göre hesap edilen, istirahat anında sarf edilen enerji miktarıdır.Vücut yüzeyi şahsın, boyu ve kilosundan hesap edilir.Troid bezinin fazla çalışmasında, bazal metabolizma yükselir.

  • BATIN: Gövdenin, göğüs ve pelvis bölgeleri arasındaki kısmıdır. Göğüsten, bir kas bölme teşkil eden diafragma ile ayrılmış olan batının, alt kısmında pelvis boşluğu ile devamlılığı vardır.

  • BELL PARALİZİ: Yüz siniri felcidir.

  • BENCE-JONES PROTEİNİ: Myelomatosis gibi kemik iliğini ilgilendiren hastalıklarda, idrarla çıkartılan bir cins protein.

  • BERİBERİ: B vitamini noksanlığında meydana gelen ağır bir polinevrit.

  • BİKONKAV: Her iki yüzeyide konkav, iç bükey veya oyuk olan.

  • BİFİD: İki bölüme ayrılmış durumda olan, çatallı, yarık.

  • BİFURKASYON: İki dala ayrılma yeri.

  • BİLATERAL: Her iki tarafa ait olan, iki taraflı.

  • BİLÜRİBİN: Hemoglobinin yıkılmasından açığa çıkan kırmızı boya.

  • BİLÜRİBİNEMİ: Kanda bilüribinin artması.

  • BİOPSİ: Canlı bir dokudan muayene edilmek üzere küçük bir parça alınması.

  • BİSEKSÜEL: İki cinsiyetli, hem erkek hem dişi.

  • BİLEFARİT: Göz kapaklarının, özellikle kenar bölümlerinin iltihabı.

  • BONE: Kemik.

  • BOTULİSMUS: Basillus Botulismus toksinleri ile meydana gelen zehirlenme.

  • BRAKİYALJİ: Kol ağrısı.

  • BRADİKARDİ: Kalbin dakikadaki atım sayısının azalması.

  • BRONCHİOLİTİS: Solunum sisteminin en küçük fonksiyonel üniteleri olan bronşiollerin iltihabına denir.

  • BÜL: Ciltte içi sıvı dolu kabarık oluşumlar. Çapları 0.5 cm'den büyüktür. Küçük olanlarına vezikül denir. Bkz. Resim - Vezikül

  • BÜLLÖZ: Büllerden oluşan lezyon.

 

 

 



*C*
 



CADUCEUS: Mitolojide Tanrı'nın habercisi olan Merkür'ün asasıdır. ABD ordusu tıp mensuplarının sembolü olup, tıp biliminin sembolü olan Eskülap asaından farklıdır. Merkür asaının çevresinde iki yılan vardır, Eskülap'ta ise, bir yılan bulunur.

  • CAISSON HASTALIĞI: Vurgun. Dalgıçlarda ve çok yükselen havacılarda atmosfer basıncının ani değişimlerine bağlı olarak meydana gelir.

  • CALCANEUS: Topuk kemiği.

  • CANDIDA: Bir mantar çeşidi.

  • CERAHAT: Alyuvarlar, bakteri ve yıkılmış doku kalıntıları gibi iltihap ürünlerini kapsayan doku sıvısıdır.

  • CERRAHİ: Tıbbın en eski dallarından biridir. İlaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır.

  • CERUMEN: Kulak kiri. İnsan kulağında normal olarak bulunan balmumu kıvamındaki salgıdır. Bu salgının fazlalığı, kulak tıkanması ve geçici sağırlığa yol açar.

  • CESTODIASIS: Yassı solucan enfeksiyonudur.

  • CLAVİCULA: Köprücük kemiği.

  • COR: Kalp.

  • COXAE: Kalça kemiği.

 

 

 


 

*Ç*
 



ÇEKUM (Caecum): İncebarsakla kalınbarsağın birleştiği yerdeki kesedir. Bu bölgede, iltihaplanma, ülserasyon veya kanser görülebilir.

  • ÇIBAN: Çıbanlar, derideki ter bezleri veya kıl keselerinin enfeksiyonlarıdır.

  • ÇİÇEK: Akut, enfeksiyöz bir hastalıktır. Her yaşta ve her cinsten kişiler bu hastalığa yakalanabilir. İki tipi vardır: Variola major ve variola minor.

  • ÇİL: Deride, güneşe maruz kalma sonucu beliren, ufak lekelerdir. Bunlar, daha fazla, lokalize güneş yanıklarına benzetilebilir ve ekseriyetle sarışın veya kızıl saçlılarda görülen melanin pigmenti birikimidir.

 

 

 


 

*D*
 



DAKRİYOADENİT: Gözyaşı bezi iltihabı.

  • DAKRİYOSİSTİT: Gözyaşı kesesi iltihabı.

  • DAKRİYOSİSTEKTOMİ: Gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması.

  • DAKRİYOSİSTOGRAFİ: Kontrast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi.

  • DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ: Gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna diranajını sağlayan ameliyat.

  • DAKRİYOLİT: Gözyaşı taşı.

  • DALTONİZM: Renk körlüğü.

  • DEBİLİTE: Zeka geriliği.

  • DEFEKASYON: Dışkının dışarı atılması.

  • DEFEKT: Eksiklik, kusur.

  • DEFİBRİLATÖR: Kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç.

  • DEFLORASYON: Kızlık zarının yırtılması.

  • DEFORMİTE: Şekil bozukluğu.

  • DEFORMASYON: Şeklini bozma.

  • DEKÜBİTİS: Yatalak olanlarda hareketsizlik sonucu sırtta ve kalçalarda açılan yaralar.

  • DEKOMPRESYON: Baskı yapan gücün veya baskının kaldırılması.

  • DEKONJESSAN: Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif.

  • DELİRİUM: Zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, epilepsi, histeri ve akıl hastalıklarında görülebilen, titreme, hallüsinasyonlar ve saldırganlıkla birlikte bilincin kaybolması tablosuna verilen isim.

  • DEMANS: Bunama, muhtelif formları vardır.Senil Demans, Presenil Demans, Toxic Demans.

  • DEMONSTRASYON: Göstererek öğretme.

  • DEJENERASYON: Dokuların normal yapılarının bozulup normal fonksiyonlarını yapamıyacak hale gelmeleri.

  • DEMORALİZASYON: Moral çöküntü.

  • DEMİYELİNİZASYON: Sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı.

  • DANSİMETRE: Yoğunluk ölçen cihaz.

  • DEONTOLOJİ: Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler.

  • DEPİLASYON: Kılların çıkartılması işlemi.

  • DEPRESYON: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik.

  • DERMABRAZYON: Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi.

  • DERMATİT: Cildin iltihabi durumu.

  • DERMATOLOJİ: Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı.

  • DERMİS: Ciltte en üst tabaka olan Epidermis'in altındaki tabakaya dermis adı verilir.

  • DÜŞÜK: Fetusun, gebeliğin 28. haftasından önce ölümü, ve rahmin dışa atılmasıdır.

 

 

 

 



*E*
 


EDEMA: Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi.

  • E.E.G: Elektroansefalografi kelimesi için kullanılan kısaltma.

  • EFFEKT: Tesir, etki.

  • EFFEKTİF: Etkili, tesirli.

  • EFERVESAN: Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen.

  • EFFÜZYON: Vücut boşluklarında veya doku içerisinde sıvı birikmesi. "Plevral effüzyon" iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesidir.

  • E.K.G: Elektrokardiogram kelimesi için kullanılan kısaltma.

  • EKİNOKOK: Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar.

  • EKLAMPSİ: İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali.

  • EKO: Yankı.

  • EKOKARDİYOGRFİ: Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem.

  • EKOKARDİYOGRAM: Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge.

  • EKOENSEFALOGRAM: Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi.

  • EKOLALİ: Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması.

  • EKLAMPSİ: Gebelerde plasentadan gelen toksinlerle oluşan bilinç kaybı ve konvulsiyonlarla birlikte seyreden tablo.

  • EKSİZYON: Bir dokunun çıkartılıp atılması.

  • EKTAZİ: Genişleme.

  • EKTODERM: Derinin en dış tabakası.

  • EKTOPİ: Her hangi bir organın normal bulunması gereken yerde değilde, vücudun başka bir yerinde olması hali.

  • EKTROPİON: Göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.

  • EKZEMA: Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır.

  • ELEKTROANSEFALOGRAFİ: Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.

  • ELEKTROKARDİOGRAFİ: Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.

  • ENDOKRİNOLOJİ: İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır.

  • ENDOKRİNOLOG: Endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi.

  • ENSEFALON: Beyin.

  • ENVAZYON: Yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir.

  • EPİTEL: Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası.

  • EROZYON: Deri veya mukozada görülen, sınırlı bir bölgede epitel kaybı, yüzeyel yaralar. Örneğin; Cervical erozyon, halk arasında rahim ağzında yara olarak bilinir.

 

 

 


 

*F*
 


FALLOP TÜPLERİ: Her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. Tuba uterina veya uterus tüpleri de denir.

  • FALLOT'S TETRALOGY: Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim.

  • FALKS SEREBRİ: Beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar.

  • FAMİLYAL: Irsi, kalıtsal, herediter.

  • FARİNKS: Yutak.

  • FASİAL SİNİR: Yüz siniri, yedinci kafa çifti.

  • FASİAL PARALİZİ: Yüz siniri felci, bu sinirin felcinde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve Periferik olmak üzere iki türlü olur.

  • FAT: Yağ.

  • FATAL: Öldürücü, ölümle sonuçlanan.

  • FEBRİL: Ateşli, hummalı.

  • FEKALİT: Barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı.

  • FEÇES: Dışkı.

  • FEMUR: Uyluk kemiği.

  • FERMENT: Bazı organların salgılarında bulunup kimyasal değişikliklere etki eden maddeler.

  • FERMENTASYON: Mayalanma.

  • FERRİTİN: Demir elementinin vücutta depo edilen şekli.

  • FERTİL: Gelişme yeteneği olan, doğurabilen.

  • FERTİLİTE: Doğurma yeteneği, verimlilik.

  • FETUS: Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen isim.

  • FETAL: Fetus'a ait.

  • FİBRİN: Kanın pıhtılaşmasına yarayan albumin cinsinden bir madde.

  • FİBRİNEMİ: Kanda fibrin bulunması.

  • FİBRİNÜRİ: İdrarda fidrin çıkması.

  • FİBROM: İyi huylu bağ dokusu uru.

  • FİBRO-SARKOM: Bağ dokusunun kötü huylu tümörü.

  • FİBRÖZ: Lif dokusu

  • FİBULA: Bacaktaki iki kemikten dış kısımda olanıdır. Üstte Tibia ile eklem yapar diz eklemi yapısına girmez, altta ise ayak bileği eklemine iştirak eder.

  • FİLARİA: Omurgalı canlıların kanında ve dokularında yaşayan kıl kurdu cinsi parazit. Elefantiazis denilen rahatsızlığa neden olur.

  • FRENİK SİNİR: Nervus Frenicus. Göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran diafragmanın sinirine verilen addır.

 

 

 

 


*G*
 



GALAKTEMİ: Kanda süt bulunması.

  • GALAKTOSEL: Memede, içi süt dolu kist.

  • GALAKTORE: Memeden kendiliğinden süt gelmesi.

  • GALAKTOZ: Süt şekeri.

  • GALAKTOZÜRİ: Gebelerde idrarla galaktoz çıkması.

  • GALAKTÜRİ: İdrarın süt görünümünde çıkması.

  • GANGLİON: Lenf bezi, bazı ufak urlara verilen isim.

  • GANGREN: Dokunun ölmesidir, ancak halk arasında daha çok bir uzvun vücuda bağlıyken ölmesi anlaşılır.

  • GASTRİT: Mide iltihabı.

  • GASTRODÜODENİT: Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı.

  • GASTROENTERİT: İshalle seyreden mide barsak iltihabı.

  • GASTROENTEROLOJİ: Mide, barsak hastalıkları bilgisi.

  • GASTROENTERELOG: Mide, barsak hastalıkları mütehassısı.

  • GASTROSKOPİ: Hastaya yutturulan bir kamera ile midenin görerek muayene edilmesi.

  • GASTROİNTESTİNAL: Mide - barsak.

  • GASTROLİT: Mide taşı.

  • GASTROMEGALİ: Midenin genişlemesi.

  • GASTRONOMİ: İyi yemek yeme bilimi.

  • GASTROPTOZİS: Mide düşüklüğü.

  • GİARDİA: Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir.

  • GİARDİASİS: Giardia İntestinalis adlı mikroorgnizmanın sebep olduğu hastalık.

 

 

 

 


 

*H*
 


HABİTÜEL: İtiyadi, alışkanlığa bağlı.

  • HALLÜSİNASYON: Gerçekte olmayan şeyleri algılamak.

  • HALLUKS: Ayak başparmağı.

  • HALOTAN: Anestezik bir madde.

  • HAMARTOM: Yeni oluşmuş kan damarlarında meydana gelen tümör.

  • HAMARTROZ: Eklem boşluğuna kan dolması.

  • HAŞİŞ: Esrar, haşhaş.

  • HEMATOM: Organ içerisinde veya aralarında kan birikmesi.

  • HEMORAJİ: Kanama.

  • HEMAGLÜTİNASYON: Kan yuvarlarının aglütinasyonu.

  • HEMANJİEKTAZİ: Kan damarlarının genişlemesi.

  • HEMANJİOM: Kan damarlarından dogan urlar.

  • HEMATEMEZ: Kan kusma.

  • HEMATOSEL: Testis torbalarında kan birikmesi.

  • HEMATOLOG: Kan hastalıkları uzmanı.

  • HEMATOMİYELİ: Omurilikte kanama.

  • HERPES: Uçuk, içi sıvı dolu vezikül.

  • HERPES SİMPLEKS: Aynı adı taşıyan virüsün sebep olduğu çeşitli deri ve mukoza bölgelerinde yaygın, küçük, içi sıvı dolu oluşumlar ile belirgin virütik enfeksiyon.

  • HİLER: Hilus'a ait. Örneğin, Hiler Lenf Adenopati denildiği zaman Hilus'a komşu lenf bezlerinde büyüme anlaşılır.

  • HİLUS: Organlarda büyük damar ve sinirlerin, akciğerlerde solunum yollarının giriş kapısı.

  • HİPERKROMAZİ: Pigment fazlalığı gösteren.

  • HİPOFİZ: Beyin tabanında burun arkasının üst kısmına uyan bölgede hormon salgılayan bir bezdir.

  • HİPOSPADİAS: Penisin doğumsal bir şekil bozukluğudur. İdrar yolunun son kısmı olan üretra'nın dışa açılan deliğinin normal yerinde değil, penisin alt yüzünde herhangi bir yerde olması halidir.

 

 

 

 


 

*İ*




İHTİYOZİS: Cildin pul pul ve kuru oluşu ile kendini gösteren bir hastalık.

  • İDİOPATİK: Oluşumunda bir sebeb gösterilemeyen.

  • İKTER: Sarılık.

  • İKTUS: İnme. darbe.

  • İDİOT: Doğuştan aptal.

  • İLEİTİS: İnce barsak iltihabı.

  • İLEUM: İnce barsağın son bölümü.

  • İLEUS: Barsak tıkanması.

  • İLLUZYON: Dışarıdan gelen görsel uyarıların olduklarından faklı algılanması.

  • İMBESİL: Geri zekalı.

  • İMİTASYON: Taklit.

  • İMMATÜR: Tam gelişmemiş.

  • İMMİNENT: Tehdit eden.

  • İMMİNENT ABORTUS: Düşük tehdidi altındaki gebelik.

  • İMMOBİL: Hareketsiz.

  • İMMÜN: Bağışık,bulaşıcı hastalıktan muaf.

  • İMMÜNİTE: Bağışıklık,muafiyet.

  • İMMÜNİZE: Bağışık kılmak.

  • İMMÜNOLOJİ: Bağışıklığı inceleyen bilim.


  •  
Today, there have been 8 ziyaretçi (12 klik) on this page!
This website was created for free with Own-Free-Website.com. Would you also like to have your own website?
Sign up for free